YAKALIM GİTSİN

Baharın ilk günleri idi.
Güneş Ankara'da kendini göstermeye başlamıştı.
ODTÜ yurtlar bölgesi sakinleri güneşli pazar gününün tadını çıkarıyorlardı.
Susku, Confucius ve ben ikinci yurdun önünde çimenlerde uzandık.
Gözlerim az ileride basket oynayanlarda, kulaklarım bizimkilerin sohbetinde
Aklım basket oynayanlarda ama bahar çarpmış bedenimi
Müdavimler sahada, Süha, Bülent, Levent
Serdar saha kenarından taktik verip laf atmadan duramıyor
Mavi okul otobüsü geldi şehirden içinde 3 kişi ile
Kim gelir ki bu saatte şehirden diye düşünürken
Boynuna çarpraz astığı çantası ile Nihal indi
Aklı şehirde kalmış gibi
Antalya'lı o bu güneşe inat kalın giyinmişti
Suskunun sesi ile irkildim "Hadi şehire gidip içki alalım."
"Ne içeceğiz?" dedi Confucius "Votka mı rakı mı?"
Susku, "Votka alalım kokmaz bari."
Confucius, "Kim gidip alacak peki? Yanında portakal suyuda alsın."
Tembel bunlar tembel
Bana baktılar...
"Tembel tenekeler hadi gidip aldım getirdim burada nerede içeceksiniz?" dedim.
"Hadi kalkın beraber gidelim şehirde içeriz.
Tunus caddesinde kuruyemişçiden alırız votka ve portakal suyunu
Gider Kuğulu Parkta içeriz.
Hem sizi kuğularla tanıştırırım." diye sözlerimi tamamlayıp gülümsedim.
Confucius, "O kadar sık gidiyorsun ki kesin tanımışlardır seni."
Susku birden kalktı ayağa "Hadi o zaman yetişelim otobüse."
"Ali ile Ufuk'u da mı çağırsaydık?" diye teklif ettim.
Susku, "Otobüsü kaçırırız, hadi çabuk olun."
Anlaşıldı ben bunları bu işten vazgeçiremiyeceğim.
Mavi otobüsle ile biri Tunus caddesinden diğeri Sıhhiye köprüsünden düzenli seferler vardı o dönemde.
Son 23:40 servisi ise Güvenpark'tan kalkardı.
Fikir kimden çıktı hatırlamıyorum ama Meclisin önünde ki ağaçlık yeşil alanda içmeye karar verdik.
Bir büyük votka, 1,5 litrelik portakal suyu ile soluğu Meclisin önündeki yeşil alanda aldık.
Bahar mı çarpacak yoksa votka mı derken
Hızlı bir giriş yaptılar hem sohbete hem votkaya
Sohbetleri baldan tatlı
Siyaset sohbetin kaymağı
Şişenin dibi nasılda hızlı geldi.
İstemesemde açtık ikinci şişeyi
Bizimkilerin kanı iyice sulandı belli ki
Artık farklı akıyor sohbet
Kelimeleri başladı peltekleşmeye
"Yakalım" abi demezler mi?
Derler demesine de
Der demez şişeyi çimenlere dökmeye çalışmasalar
Zor aldım ellerinden
Bu meclis işe yaramazmış
Yakacaklarmış kökünden
"Hadi biraz yürüyelim. Kuğulu parkta elinizi yüzünüzü yıkarız"
Onlar şişeye saldırıyor, yakacaklar...
Benim çabam ise ikisini de ayakta tutabilmek
Ankara bürokrat şehri, Pazar oldumu sessizlik çöker üstüne
Yolda tek tük insanlar ve arabalar
Susku sarılmaya kalkmasaydı kuğulara birer kahve de içirecektim
Tunus caddesine doğru yürüyoruz ama
Susku sağa doğru yönelirken
Confucius sola çekeliyor beni
Balans ayarı gerektiren araba gibiyim.
Tunus caddesi sağlı sollu arabalar park etmiş.
Ankara'nın tüm arabaları bu caddede sanki
Büyükelçiliklerde çalışanların çoğu burada otururdu
Tutturdu benimkiler
"Burada bir arabayı yaksak hepsi yanar ver şişeyi bize" diye
Bir birini dayıyorum bahçe duvarına bir diğerini.
Şişeyi bir apartmanın bahçesine boşaltmakta buldum çareyi
Şişeden umudu kesince sulamasalardı güzelim Amerikan arabasını
Hem de o kadar söyledim bunlar sulanınca büyümez diye
O gün hem meclisi kurtardım yanmaktan hem de yabancıların arabalarını
O günlerde yaktığımız dostluk ateşi ise hala yanıyor içimizde...
 20/11/2011

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JIDOKA ÖĞRETİSİ 1

MAKİNE PLANLAMA

TELDEN ARABA