YALANDAN dinDAR

Lise yıllarımdı, sağ sol kavgasının yoğun yaşandığı bir dönem. Konuşurduk çoğunlukla hararetli tartışmalarımız olurdu. Ülkenin geleceği ile ilgili. Edebiyat hocamız Tercüman gazetesini överdi sınıfta. Duygularına hislerine tercüman olduğunu söyleyerek. Dedem Son Havadis okurdu düzenli olarak. Adalet partinin yayın organı gibiydi her ikisi de. Hürriyet daha ortada haberler yapardı, Milliyet ise aynı patronun daha sola yakın gazetesi. Medyanın gücü o zamanlarda inkar edilemezdi. Sağcısı da solcusu da Tercümanın spor sayfasından övgü ile bahsederdi. Cumhuriyet en solda olan gazete idi. Cumhuriyette yazımız yayınlansın diye edebiyat parçalardık. Yazdıklarımın tashihini sağcı Edebiyat Hocamıza yaptırtırdım. O zaman da vardı bu dinciler, hep aynı ezilmiş mağdur edebiyatı ile. Sağcısı da gülümserdi onların ağlanmasına ağlak suratına solcusu da. Sonra bir sabah uyandık ki ordu yönetime el koymuş, 12 Eylül sabahı idi. Tek açık yer Camiilerdi. Ülke genelinde sokağa çıkma yasağı vardı ama günde 5 vakit ezan okunuyordu. Mahallede camdan dışarı başını uzatamazdın ama camii ye gitmek serbestti. O günlerde etrafta ne kadar solcu varsa tek tek toplanıyordu. Bugün bile hala aynı gelenek sürüyor, gözaltına alınanlara hemen işkence başlıyordu. Az da olsa ülkücü de içeriye alınmıştı. Fakat göz altına alınmayı bırak göz ucuna bile konan bir dinci yok idi.
Daha da yüksek sesle ağlamaya başladılar o günden 12 Eylül den sonra. Günler haftaları haftalar ayları aylar yılları kovaladı ama dinciler hep yalan eziklik üzerine konuştular. İftiralar hep sınırlı sayıda o günlerde de aynı idi. Özellikle mezhep ayrımcılığı üzerine.

Çocukluğumuzda başlamıştı mezhep ayrımcılığı. Erkek olduğum için küçükten işlenmişti çingene ve alevi kızlar ile evlenmemem gerektiği. En kötüsü hangisi idi bilemiyorum, alevi kızlar Kuranı tuvalete atıyordu, çingene kızla yatarsam ayağımın altına kiremit koyuyordum ve eriyene kadar yıkanıyordum. Hep düşünmüşümdür denesem mi acaba diye. Hani bir kiremitin üzerine çıkıp kiremit eriyene kadar yıkansam.
Tekmili birden yalan ve ezik felsefe üzerine kurulu dinciler hakkında hayatta edindiğim tecrübeler sanki birer kısır döngü. Yıllardır hep aynı yalanlar üzerine oturmuş durumdalar. Kendilerini de kendileri gibi olanları da inandırıyorlar. Baş yalanlarından biri de eğitim de daha ilkokuldan itibaren zorla ATATÜRK öğretildiği yalanıdır. Neden bu yalandır! Eskiden ana okulları yoktu ama her mahallede Kuran kursları vardı. Daha okula başlamadan her çocuk zorunlu olarak Kuran kursuna gönderilirdi. Ben daha okula başlamadan 3 kez hatim indirmiştim. Ne anlama geldiğini bilmeden arapça kuranı daha Türkçe okuma yazmayı bilmeden okur hale gelmiştim. Sonra 12 Eylül geldi, asker vesayeti eline aldı ve her mahalleye birer imam hatip kurdu. Kuran kursunun yetmediğini anlamışlardı. 1981 senesinde ODTÜ ye gittiğimde hala sol görüşlü öğrenciler vardı. Bu gençler sabaha karşı herkes en derin uykusunda iken yurtlardan tek tek alınırdı. Kimsenin dikkatini çekmesin, tepki almasın diye. Ailelerine haber verilmesin diye. Günlerce işkence görürlerdi. Okul içinde rahat rahat istediklerin yapanlar sadece dincilerdi. Askerin her mahalleye bir imam hatip fikri tutmuş hızla açılır olmuşlardı. Meslek lisesi olması sıkıntı yaratsa da zamanla onu da çözdüler. Herkes oruç tutar gibi gözükürdü Ramazanlarda. Oruç tutmak değil tutmamak sanki büyük bir suçtu. Turistik bölgelerde dahi Ramazan boyunca lokantalar, yeme içme mekanları kapanırdı. Esnaf lokantaları ise camlarını boyarlardı. Şehrin merkezi yerlerindeki lokantalar kapatılmak zorunda bırakılırken sadece esnaf lokantalarının açık olmasına şaşırırdım. O günlerde hala haber yapabilen asın varken her Ramazan ayında birkaç kadına saldırıldığına dair haberler çıkardı. Sokakta sigara içtiği için bıçaklanan gençler vardı. Üniversiteler de dahi durum çok farklı değildi. 90'lı yıllara gelindiğinde durum iyice kontrolden çıkmıştı. Van'dan İstanbul'a kadar hemen hemen her yerde üniversitelerde Ramazan ayında kantinde oturan gençlere neden oruç tutmuyorsun saldırıları, bahçede genç kızlara bari ramazan da örtün baskısı artmıştı. Bir gün İstanbul da bir üniversitede elinde satırlar palalar olan bir grup kantinde öğrencilere saldırdı. Birkaç öğrenci yaralandı. Sonrası ise klasik. Bu yaralanan, kiminin parmağı kopan kiminin gözü çıkan ve tek suçları Ramazan da kantinde oturmak olan öğrenciler polis tarafından gözaltına alındırlar. Kimi memleketine giden otobüse binmek üzere iken, kimi parkta kız arkadaşı ile oturmuş sohbet ederken, kimi de babaannesini götürdüğü hastanenin koridorunda. Günlerce işkence gördüler, işkence bitene kadar aileleri bu çocuklara ulaşamadı. İşkenceden sağ kurtulabilenlere aileler ulaşsa da bu gençler hapis yattı. Eli satırlı saldırganlar serbestçe dolaşsın diye onları şikayet edebilecek olanlar işkence görüp hapis yattılar. Bu topraklarda neredeyse her dönem birileri katledilmiş. 1968 de bu yana sol görüşlü dostlarımıza işkence yapılmış, asılmış, kurşunlanmış, hapsedilmiş hatta ve hatta diri diri yakılmıştır hep bu YALANDAN dinDARlar tarafından...


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JIDOKA ÖĞRETİSİ 1

MAKİNE PLANLAMA

TELDEN ARABA